Soy asma soyuna çeker ne demek ?

Simge

Yeni Üye
Şunu en baştan söyleyeyim: “Soy asma soyuna çeker” sözünü gündelik konuşmada masum bir atasözü gibi geçiştirmeyi bırakalım. Bu cümle, farkında olmadan hepimizin zihninde bir “damgalama algoritması” çalıştırıyor. Kim olduğumuzu birkaç kuşak geriye bakarak açıklayan bu rahatlatıcı fatalizmle derdim var. Evet, tartışmak istiyorum; hem de hararetli şekilde. Çünkü bu söz, kimi zaman çocukları, kimi zaman sınıfları, kimi zaman da koca bir coğrafyayı tek kelimeyle “kader”e bağlayan ideolojik bir kaldıraç işlevi görüyor. Hadi gelin, hem stratejik hem empatik bir mercekle bu işin içini dışını açalım.

“Soy asma soyuna çeker” ne diyor, neyi gizliyor?

Atasözünün çıplak anlamı basit: İnsan, kökeninden izler taşır; aile, soy, gelenek belirgindir. Buraya kadar itiraz zor. Elbette hepimiz bazı alışkanlıkları, aksanları, refleksleri yakın çevremizden devralıyoruz. Ancak söz, pratikte çoğu zaman şöyle işliyor: “O zaten falanca soyun çocuğu, ondan bir şey olmaz/çok şey olur.” Yani bir yargı mekanizması: bireyi değil soyu yargılıyor. Bireyin çabasını, bağlamını, fırsat eşitliğini perdeleyen bir kestirme.

Determinist konfor alanı: Kişiyi değil kökeni sorumlu tutan mantık

Bu sözün çekiciliği, karmaşık gerçekliği tek cümlede çözüyormuş hissi vermesi. Hataları “kötü kan”, başarıyı “asil soy” diye yaftalamak, sorumluluğu ve tesadüf payını gizliyor. Bir çocuğun bugün sergilediği davranışın arkasında yoksulluk, kötü okul, şiddete tanıklık, travma, fırsat eşitsizliği varken “soyuna çekmiş” deyip geçmek, politik olarak da rahat: ne sosyal politika, ne eğitim reformu, ne adalet… Hiçbiriyle uğraşmadan içimizi ferahlatıyor.

Genetik mi kültür mü? İkisi de var; ama ikisi de kader değil

Genetik bazı eğilimlerimizi şekillendirir; kültür davranış kalıplarını güçlendirir. Ancak ikisi de değişmez hüküm değil. Zihinsel ve duygusal alışkanlıklar, iyi bir öğretmenle, güvenli bir mahalleyle, mentorlukla, terapiyle, doğru teşvik mekanizmalarıyla dönüşebilir. “Soy asma soyuna çeker” cümlesi ise bu dönüşebilirliği küçümser. Sanki karakter, bir üzüm bağının doğal meyvesi gibi “zaten” öyle olacaktır. Hayır. İnsan, bağını da budamasını da öğrenebilir.

Sözün sosyal sonuçları: Etiket, beklenti, torpil

Bu sözün masum olmadığını gösteren üç görünür sonuç var:

1. **Etiketleme:** Çocuk daha ilkokulda “bizim sülale sinirli” diye büyür; kendi davranışını “soy”a havale eder. Kötü davranışların bahanesi olur.

2. **Beklenti tuzağı:** “Biz okur yazar değiliz” gibi cümleler, çocuğun ufkunu daraltır. Düşük beklenti, düşük performansı doğrular; kehanet kendi kendini gerçekleştirmeye başlar.

3. **Torpil kültürü:** “Soy”a bakarak değerlendirince liyakat geri plana düşer. İşe alımda, siyasette, hatta akademide “eş-dost” ağı ağır basar; “soy” bir tür referans mektubuna dönüşür.

Stratejik mercek (çoğu erkeğe atfedilen yaklaşım): Problemi tanımla, sistemi düzelt

Strateji odaklı bakınca mesele nettir: Böyle sözler, veri temelli değerlendirmeyi sabote eder. Çözüm?

* **Kriterleri şeffaflaştır:** İşe alım, burs, terfi için ölçülebilir kriterler; “soy”a, “tanışıklığa” yer yok.

* **Geri besleme loop’u kur:** Başarının “soy”dan değil “performans”tan geldiğini gösterecek ödül mekanizmaları oluştur.

* **Politika tasarla:** Erken çocukluk desteği, okul kalitesi, rehberlik ve mentorluk programlarıyla “başlangıç koşulları”nı eşitle.

Bu lens, net, araçsal ve hesap verilebilir bir çerçeve sunar. Güçlü yanı, sonucu ölçebilmemizdir; zayıf yanı, insan hikâyesini bazen sayılara indirgemesidir.

Empatik mercek (çoğu kadına atfedilen yaklaşım): Hikâyeyi dinle, ilişkiyi onar

Empati odaklı bakınca, “soy” söylemi bir **aidiyet** ihtiyacını da karşılıyor: İnsan köklerini bilmek ister. Ama bu ihtiyaç, damgalamaya dönüşmemeli. Çözüm?

* **Anlatıları çoğalt:** “Soyuna rağmen” değil, “soyuyla birlikte değişebilen” insanların hikâyelerini görünür kıl.

* **Güven alanları kur:** Öğretmen, yönetici, ebeveyn; etiketlerin yerine merakı koysun: “Neden böyle oldu? Nasıl destek olabilirim?”

* **Topluluk temelli dönüşüm:** Aile içi kalıpları onaran, rol modelleri çoğaltan programlar; değişimi bireyin üstünden alıp ilişkilere yayar.

Bu lens, insanı bütün görür; zayıf yanı, sistemsel engelleri duygusal çerçevede yumuşatma riski.

Bu iki yaklaşım çatışmaz, birbirini tamamlar

Strateji, **ne** yapılacağını; empati, **nasıl** yapılacağını söyler. Stratejisiz empati, iyi niyetli ama etkisiz kalır. Empatisiz strateji, soğuk ve kırıcı olur. “Soy asma soyuna çeker” gibi sözler, işte bu iki kanadı birden kırar: sistem kurmayı da hikâye kurmayı da gereksizleştirir.

Tartışmalı noktalar: Sözün işine gelenler ve mağdurları

* **Güç sahipleri için kullanışlıdır:** “Soy” anlatısı, ayrıcalığı “doğal” gösterir. Mülkiyet, imkân, network… Hepsi miras gibi sunulur; liyakat talebi bastırılır.

* **Mağdurlar için yutulması acıdır:** Sınıfsal bariyerler “kader” diye paketlenir. “Soyuna çekmiş” damgası, yükselme motivasyonunu kırar.

* **Toplumsal barış için mayınlıdır:** Etnik ve bölgesel genellemeler, bir anda “soy” söylemine bağlanır; önyargılar meşrulaştırılır.

Karşı-argümanlara hızlı cevaplar

* **“Ama ben ailemden sabrı öğrendim.”** Güzel; bu, “aile etkisi”dir, “kaçınılmaz soy yazgısı” değil. Öğrendiysen, başkası da öğrenebilir.

* **“İyi soy, iyi karakter doğurur.”** İyi karakter, iyi pratiklerin toplamıdır. Miras olmaz; sürdürülür.

* **“Atasözleri bilgeliktir.”** Bilgelik, sorgulanınca güçlenir. Bazı atasözleri, bugünün etik ve bilimsel ölçütleriyle güncellenmeyi bekler.

Forumda ateşi yakacak provokatif sorular

* Ailenizden size geçen en güçlü özelliği seçin: Bunu **öğrenmeseydiniz** bugün kim olurdunuz?

* “Soy” yerine “fırsat” deseydik, hayatınızdaki hangi sonuçlar değişirdi?

* Liyakat sistemine gerçekten güveniyorsak, **soy bilgisini** özgeçmişten tamamen çıkarmaya var mısınız? (Okul, mahalle, aile şirketi ipuçları dahil.)

* Bir çocuğun “soyuna” atıf yapan öğretmeni mi, “potansiyeline” yatırım yapan öğretmeni mi daha adil? Neden?

* “Soy” anlatısı sizce en çok **kimi** koruyor, **kimi** zedeliyor? Somut örnek verin.

* Aile mirasıyla gurur duymak başka, mirası **hak** sanmak başka: Siz hangi çizgide duruyorsunuz?

Pratik bir çerçeve: Birey × Bağlam × Sorumluluk

“Soy asma soyuna çeker”in yerine şunu öneriyorum:

* **Birey:** Eğilimlerim var, ama seçim yapabilirim.

* **Bağlam:** Koşullarım var, ama koşullar değiştirilebilir.

* **Sorumluluk:** Hem benim hem toplumun; biri diğerinin bahanesi değil.

Bu üçlü, hem stratejik planı hem empatik desteği mümkün kılar. Aile mirası, gurur duyulacak bir **hikâye** olabilir; ama liyakat ve adalet için **ölçü** olamaz.

Dil düşünceyi kurar: Sözün gücünü tersine çevirelim

Dilde neyi tekrar edersek, zihinde onu büyütürüz. “Soy asma soyuna çeker” dediğimiz her an, değişebilir olanı sabitliyoruz. Gelin bu kalıbı şu şekilde tersine çevirelim:

* “**İmkân, imkâna çeker**”: Fırsat yaratılan yerde başarı çoğalır.

* “**Emek, emeğe çeker**”: Görünür emeği ödüllendirirsek emek norm olur.

* “**Merak, meraka çeker**”: Etiket yerine soru sorarsak çocuklar cesurlaşır.

Son çağrı: Soy miti mi, adil düzen mi?

Şimdi tercih zamanı. Soyu kutsayıp torpili meşrulaştıran bir konfor mu, yoksa hem somut kriterleri hem insan hikâyelerini ciddiye alan adil bir düzen mi? Bu forumda karar verelim:

* Özgeçmişlerde okul/mahalle/aile şirketi ipuçlarını **anonimleştirecek** miyiz?

* Kurum içi yükselmelerde, aile bağlarını “çıkar çatışması” olarak **deklarasyon** kuralı yapacak mıyız?

* Eğitimde etiketleyici dili bırakıp, **bireysel öğrenme planlarını** standart hâle getirecek miyiz?

Eğer “soy”u referans alan kültürü sürdürürsek, yarın bir gün hepimiz kendi potansiyelimizi “atalarımızın gölgesine” rehin veririz. Ben bu rehin anlaşmasını reddediyorum. Sıra sizde: Bu sözü savunanlar, lütfen **kanıt** ve **politika** önerisiyle gelsin; eleştirenler, **hikâye** ve **model** paylaşsın. Hararetli ama saygılı bir tartışmaya hazırım. Çünkü mesele basit bir atasözü değil; çocuklarımızın ufku, kurumlarımızın adaleti, toplumun geleceği.